www.entelaktuel.tr.cx
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

TARİH NEDİR?

4 posters

Aşağa gitmek

TARİH NEDİR? Empty TARİH NEDİR?

Mesaj  rüzgar Cuma Şub. 01, 2008 8:29 am

Bütün ovaya hakim olan keskin kan ve barut kokusu sersemleşmeme rağmen olduğum yerden çok daha uzaklara gitmem gerektiğini bana anlatmaya çalışıyor gibiydi. Üstüm başım çamura bulanmış halde, boylu boyunca uzandığımı geç de olsa kavrayabildim. Bir gözümün –ihtimal ki- aldığım bir darbe sebebiyle şiştiğini, bununla kalmayıp sert bir tabakanın bu şişkinliği çevrelediğini anladım. Fark ettiğim şey, vücudumu gittikçe dermandan kesen ve mücadele simgesi olarak bilinen kan idi. Sol gözümün durumu bundan pek farklı sayılmazdı. Başım taşıdığı bu yaralı iki göze isyan eder tavrıyla müthiş ağrılar üretiyordu. Artık daha fazla yerde kalmak istemediğimden ve bu ölüm tarlasından ona ait olmadan -canlı olarak- çıkmak arzusuyla el ve ayaklarımı doğrultmak istedim. Burada, yani sisin ölülerin üzerini kefen gibi örttüğü, iniltilerin bolca işitildiği,ağır yara almayarak bir şerefle onurlandırılmalarına rağmen ölülerin değerli eşyalarını ceplerine, koyunlarına sokuşturan zavallıların ortalıkta gezindiği, kurak bir yıl yaşamamıza rağmen bu meyilli alanın kırmızıyla beslenildiği, daha bilmem kaç saat önce iki devin güç ispatına giriştiği bu alanda bulunma talihsizliğimin üzerine bir bahtsızlık daha yaşadığım ortadaydı. Çünkü sol bacağımın komutlarıma aldırdığı yoktu. Ancak sararmış yaprakların dallarına bağlı olduğu kadar bedenime bağlıydı.


Birden bu halde bulunmamın sebeplerini düşünmeye başladım. Neydi binlerce kol ve ayaktan oluşmuş iki devi dağlardan, ovalardan, geçitlerden alıp da buralara getirten sebep? Ulu Tanrının bir çok ağır sorumlulukla beraber krallığı da kendilerine verdiği insanların istek ve gururları mıydı? Yoksa toprağına toprak katmak isteyen zenginlerin marifeti miydi? Vatan için erkeklik ödevinin yerine getirilmesi gerekliliği miydi? Bu son ihtimal daha kuvvetliydi bende. Yolculuğa çıkmazdan evvel bir gelin gibi özel kıyafet giymiş, değişik silah ve kamalarla süslenmiş, sonrasında gülmeler oynamalar ile hüzünle karışık bir havayla yeni yurduma doğru uğurlanmıştım. Nereden geldiğini tam kestiremediğim bir ses zihnimde yer etmek ister gibi tekrarlanıyordu ‘bir gelinsin sen, bu topraklarda çeyizin’. Zihnimde yankılanan sadece bu sözler değildi. Koca bir kütle olarak ilk adımı atmamızdan, hücuma kalkışmadan önce komutanımızın yaptığı konuşmada hâlâ taze olarak aklımdaydı. Komutanımız konuşmasını sabit bir yerden yapmıyor, atını askerlerin hizasında gözden kayboluncaya dek bir o yana bir bu yana sürüyordu. Kendisinde ki maddi manevi güç atına da geçmiş gibiydi. Rüzgar ıslığını bu at için çalıyor, atın yelelerini dağıtıyor, at ise iki kardeşin el ele tutuşup koşturması gibi rüzgârla koşturuyordu. Vakit akşamdı, ufuk kızıldı. Komutanımız belki de gökyüzünde ki bu kızıllığın yeryüzüne ineceğini biliyordu. Bu biliş içinde konuşmasını şöyle sürdürdüğünü anımsıyorum: “Sizler anne babalarınızdan, sevgililerinizden, çoluk çocuğunuzdan ayrılmış vaziyette buradasınız. İsteyenler bu son vakitte evlerine geri dönebilirler. Ama kalanlar hasta, yaralı, ölü veya sağ buradan çıktıklarında en cesur savaşçılar olarak anılacaklar. Daha önceki hayatınızda değişik yenilgiler yaşamış olabilirsiniz. Ama bugün o yenilgileri yenileme günü değildir. Daha önce yapmadığınız bir işten dolayı üzüntü duymuş olabilirsiniz. Ama bugün o gün değildir. Bugün benimle beraber şu ilerideki düşmana karşı savaşacak olanlar cesaretin, zaferin, ödülün tarifini yeniden yapacak olanlardır. Bugün isimlerimizin sıradan bir isim olmaktan kurtulup dünya var olduğu sürece anılmaya başlayacağının günüdür.

Bilirsiniz; cesaret korkmamak demek değildir. Cesaret sizlerinde kavradığı gibi korkudan daha önemli şeylerin olduğunu bilmektir.Bugün vatanımız ve değer verdiğimiz şeyler için ölmenizi emretmiyorum. İstediğim şey vatanı ve değer verdikleri için ölmesini sağlamanızdır. Bugün zafer beyaz bir sayfa olarak önünüze sürülmüştür. Onu dolduracak olan sizlersiniz!”

Komutanımız bunları söylerken bizler de onun coşkusuna uymaya çalışıyorduk bunun için kılış kalkanı olanlar kılıçları ile kalkanlarına vuruyor, tüfekleri olanlar havaya ateş ediyor, mızrakları olanlar gökleri ayakta tutan bizleriz edasıyla mızraklarını konuşturuyorlardı. Komutanımız ‘Şimdi zafer yazma zamanıdır. Hayatımızın en güzel yazısını yazmak için ileri!!’ dedi ve atını şaha kaldırdı. İki yandan top sesleri şaha kalkmış atın ayaklarının yere değdiği anda duyuldu. Kılıç şakırtıları, at kişnemeleri, tüfek sesleri, top gürlemeleri arasında koca ordu kendi şarkısını söylemeye başladı. Ben ise diğerleri gibi koşmaya başladım. Taşlardan atlıyor, çalılardan pervasızca geçiyor, tüfeğimi var güzümle sıkıyor, nefes nefese kalışıma rağmen bir yandan da bana güç ve bol şans vermesi için tanrıdan istekte bulunmak uğruna bazı duaları mırıldanıyordum. Bu hal içindeyken birden sağ yanımda bir patlama oldu. Yeri döven top hedefini şaşırmışta başımı dövüyormuş gibiydi. Başımda bir ağrı hissettim, irkildim. Başımı kaldırdığımda karşımda gördüklerim nasıl bir durumda olduğumun ipucunu veriyordu.

Anlaşılamayacak kadar yüksek tonda bir şeyler söyleyen, kaşlarını birbirine yaklaştırmış, gülümsemek yüzüne küsmüşte ondan kaçmış gibi duran öğretmenimizdi gördüğüm. Bu görüş ile aynı zamanda başımdaki ağrının sebebini de öğrenmiş oldum. Bana bir soru sormuş ve cevabını alamamıştı. Ayla Hoca sinirli, tiz sesli, acayip kuralların sahibi kısacası diğer tüm bayan hocalardan aşağı kalmayacak kadar ilginç birisiydi. Bence tarih dersinde tarihi hayal etmek kadar doğal bir şey olamazdı. Ama Ayla Hoca hiçte öyle düşünmüyordu.Onun için olacak tepemde dikilmiş hâlâ bir şeyler söylüyordu. Dudaklarının hızlı hızlı açılıp kapanmasından, ellerinin hareketlerinden,yüz mimiklerinden çok kızdığını anlamak mümkündü.Ona göre ders pür dikkat dinlenmeliydi böylece tarih dersine saygılı olunmalıydı.Neyse ki o dersi bir fiskeyle bitirdim.Hocanın sorduğu soru ‘Tarih nedir?’ sorusuymuş. O dersten sonra bu soru benim için bir fiskeydi, kızmış bir öğretmen ve otuz iki arkadaşımın merakla karışık şaşkın bakışlarıydı. Bütün bunlar olduğuna göre gerçekten Tarih neydi? İnsanı insana bildirme uğraşı mıydı? Elden ele dilden dile bir şeylerin taşınması hesabına mı benziyordu? Yoksa deniz dalgalarının kat kat açılması gibi bir insanın yazgısının da zaman içinde açılmasına mı tarih deniyordu? Tarihi kim oluşturur, kim yorumlar, kim benimser, kim sahiplenirdi? Mehtaplı bir gecede ay ve yıldızlar ne kadar gökyüzüne aitse işte o kadar bize ait olan şey tarih miydi? Yaşlı bir ağaç nasıl ait olmadığı toprağa dikilemezse insanın da ait olmadığı için benimseyemediğine mi tarih deniyordu? Nehirlerin tek yönde ve tekrarsız akışı gibi ilerleyen zaman içinde ki pek çok şeyden biride tarih miydi? Bilek kalınlığında ki suyun nehirlere, kuvvetli nehirlerin denizlere, denizlerin okyanuslara açılmasına benzer şekilde kuvvetli olayların ilerideki zamanlarda açılmasına mı tarih deniyordu? ’tamam tamam buldum!!’ deyip bir tarif yaptığımı varsaysam bu sefer de karşıma Ayla Hoca çıkacak. Çünkü bana tarihi o öğretiyor. Oltasını alıp nehirlerden veya denizlerden tuttuğu balıkları bilgi ve belge olarak kabul eden, o balıkları evine götürüp pişirerek ve canı nasıl istiyorsa öyle sofraya koyarak yorumunu yapanlar mı tarih dersine hoca oluyorlardı? Bilmiyorum ama beklide tarih uyanışın diğer adıdır ve umarım öyledir çünkü milletimizin devamı karanlık odamıza süzülen bu tarih ışığıyla beslenenler sayesinde olacaktır.

rüzgar

Mesaj Sayısı : 3
Kayıt tarihi : 08/12/07

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

TARİH NEDİR? Empty Geri: TARİH NEDİR?

Mesaj  Faruk Saim C.tesi Şub. 02, 2008 4:18 am

abi beni aşmaya başladın.. tebrik ediyorum süper bir yazı...
Faruk Saim
Faruk Saim
Sermuharrir
Sermuharrir

Mesaj Sayısı : 102
Kayıt tarihi : 06/12/07

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

TARİH NEDİR? Empty Geri: TARİH NEDİR?

Mesaj  HALİME ALTAN C.tesi Şub. 02, 2008 1:05 pm

super yaa
HALİME ALTAN
HALİME ALTAN
Muharrir
Muharrir

Mesaj Sayısı : 58
Yaş : 34
Kayıt tarihi : 11/12/07

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

TARİH NEDİR? Empty tek kelimeyle...

Mesaj  Mehmet Sinan Cuma Ara. 12, 2008 8:34 am

Gerçekten mükemmel bir yazı olmuş.tebrikler.
Mehmet Sinan
Mehmet Sinan
Muharrir
Muharrir

Mesaj Sayısı : 9
Yaş : 35
Location : edirne
Kayıt tarihi : 24/03/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön


 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz