www.entelaktuel.tr.cx
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Devlet Gücünü Nasıl Harcar?

2 posters

Aşağa gitmek

Devlet Gücünü Nasıl Harcar? Empty Devlet Gücünü Nasıl Harcar?

Mesaj  Faruk Saim Ptsi Ara. 10, 2007 5:56 am

Devlet varlığını isteyen halk itibariyle bir "güç" sahibidir. Yine aynı kitle dolayısıyla kudret ve idare yetisini de barındırır kurmuş olduğu kurumlar aracılığıyla.Yani, elinde kitleleri yönetme gücü ve bu gücü kullanma keyfiyeti vardır.Tabii ki, demokratik zaafiyetler baş gösterdiğinde bu keyfiyet zulüm doğurabiliyor.Bu noktada sorulmalı: Devlet gücünü nasıl harcamalı?

Özellikle batı külütüründe devlet, halkın refahını ve güvenliğini sağlamakla yükümlüdür fakat doğuya doğru gidildikçe güvenlik teklemeye ve dolayısıyla konu olarak tekelleşmeye başlar.Hatta bu noktada demokrasiden tavizler verilir, fertler devlet için feda edilebilir... Tipik bir "gelişmekte olan ülke" yönetimidir bu.Oysa adalaet-i mazha dolayısıyla tam tersi bir yaklaşım içinde
bulunmamız gerekir.Güvenlik refahın önüne geçtikten sonra devlet, artık icraatlerinde alabildiğinde hürdür. Bir de iç düşman türetildi mi zulmün önüne geçilemez. Çünkü "güçlü" gücünü harcayacak yeri bulmuştur.Burdan sonra halk -yani devletin güçlü olmasını sağlayan kitle- bu gücün kullanılması hakkında yorum dahi yapamaz.Demokrasiden taviz verilmiştir bir kere ve güvende olmayı seçen halk müreffeh olabilirliğini devletin "keyfiyetine" bırakmıştır.Sonucunda ise devlet, rahatını sağlamakla yükümlü olduğu halkı -kendi- güvenliği için dilediği zaman rahatsız edebilme keyfiyetini kazanmıştır.

Mevcut düzen içinde "güçlü" güç sahibi olduğundan bu gücü harcamak üzere amaçlar belirler. Dediğimiz gibi özellikle batı kültüründe devlet, vatandaşının rahatını öncelik olarak aldığından ve demokrasinin mevcudiyetiyle, bu gücü içerde ferah, dışarıda ise idare suretinde kullanıyor. Tabii ki bu güç kullanımı esnasında "dışarıda" ne kadar demokratik olduğu sorgulanabilir fakat şu an mevzumuz devletin kendi vatandaşına uyguladığı zulüm olduğundan konu dışındadır.

Batıda devlet böyleyken ortadoğuya doğru geldiğimizde öncelikler değişmekte refahın yerini "güvenlik" almaktadır. Daha önemlisi devlet, kimi neyden koruyarak güvenliği sağlayacağına karar vermektedir.Örneğin Amerika vatandaşlarını El Kaide'den korumak bahanesiyle Afganistan'ı işgal ederken , Türkiye'de Ordu devleti halktan korumakla kendini vazifelendirerek darbe yapmaktadır.Bence "gelişmekte olanlarla" gelişen ülkeler arasındaki en büyük fark budur.

Bu konuda Türkiye'nin özeline indiğimizde, devletin güç kullanımında hiç de adil olmadığını daha doğrusu adalet gibi bir derdi olmadığını görürüz. Özellikle Cumhuriyetin ilk yıllarında İstiklal Savaşı'ndan çıkan devlet, ilk iş olarak kalkınmayı sağlamak yerine dindarlara hücum etmiş ve halkın mukeddesatına karşı "güç" kullanarak halkı dinden soğutmaya çalışmıştır. Öyle ki bu yolda insanlar asılmış sonrasında yargılanabilmişlerdir.Bu noktada başlarda söylediğimiz devletin gücünü kullanmakta, özellikle zulüm üretecekse, iç düşmanlara ihtiyaç duyacağını söylemiştik. Nitekim Cumhuriyetimiz halkın inanılmaz fedakarkığıyla galip çıktığı İstiklal Savaşı'ndan aldığı gücü harcarken olduça müsrif davranmış ve iç düşman olarak dindarları, daha doğrusu din'i belirlemiştir.Bu yolda alimleri "inkilap düşmanı" ilan etmiş bir kısmını önce asıp sonra yargılamış bir kısmını da sürgünden sürgüne yollamak itbariyle gücünü kullanmıştır.

Örneğin, zamanın alimlerinden Bediüzzaman Said Nursi'yi inkilap karşıtı cemiyet kurmaktan yıllarca yargılayabilmiş -28 yıl- fakat hiç bir mahkumiyet kararı verememiştir.Burda önemli olan uygulanan zulümdür ve mahkumiyet kararı olmaksızın 28 yıl hapis ve sürgün en ala bir zulümdür.

Sonrasında demokrasiye geçişle birlikte "güç" derinleşmiş, gerektiğinde demokrasi aleyhine kullanılmak üzere muhafaza edilmiştir.Nitekim 1960'da halkın oylarıyla iktidara gelen bir başbakan komik bile denemeyecek bahanelerle yargılanmış, gayri nizami ve adil olmayan yargılamalar sonucunda asılmıştır.Bu sefer devlet gücünü meşru bir başbakanı asmak suretiyle zulme çevirmiştir. Bu olay halkın zihninde ve gönüllerinde yer etmiştir.Benzeri güç kullanımları onar yıl aralarla görülmüş ve her biri sonucunda zulüm üreten devlet adına ortaya çıkan birileri menfaat sağlamışlardır. Devletin, halkın refahı için çalışanlara karşı böylesine garezkar tutum içinde olmasında tabiiki "dışarıda güç kullanırken demokrat olmayanların" payı azımsanamayacak kadar fazladır.Fakat bu içeride demokrasiden taviz verenlerin mesuliyetlerini azaltmayacaktır.

Günümüzde ise devlet, -ki ülkemizde cumhuriyet- seksen küsür yıldır yaptığı gibi gücünü halkı kısıtlamalarla sindirmeye ve yasaklarla yönetmek için kullanmaktadır.Bu, bazen "başörtüsü yasağı" bazen de "katsayı adaletsizliği" şeklinde tezahür ediyor. Anladığınız üzere her iki konu ve daha fazlasıyla meselelerin kökenine indiğimizde dindarlara karşı bir mahrumiyet teşkil etme isteği pek ala fark ediliyor.

Diyeceksiniz ki, ee peki böyle, ne yapmalı? Haklısınız ne yapılacağı hakkında bir fikir sahibi olmaksızın bir şey yapılasını beklemek pek de akıllıca olmaz.Öncelikle, farkına varmak ve farkında kalmak ilk adımdır. Sonrasında bu farkındalığı halka -yani devlete başta söylediğimiz gibi "gücü" veren kitle- yaymalı ve farkında olmalarını sağlamalıyız.Gaflet perdesini yırtmalı ve bida yollarıı kapatmalı, bu yolla devleti gücünü nerden aldığı konusunda ikaz edebiliriz. Tabii ki devlet seksen küsür yıldır alıştığı düzeni bozmaya çalışan insanlara pek hoş gözle bakmayacak ve "güç kullancaktır" bu noktada da Bediüzzamanın yaptığı gibi doğruluğunu savunduğumuz yolu takiple; üstümüze düşeni yapıp sonrasında tevekkülle mukabele etmeliyiz.Çünkü karşılıklı güç kullanma yoluna gidersek zulme ortak olmuş oluruz.
(...)
Farkında olmak öyle bir güçtür ki devletin zulmünü kabullendirmek ve normal göstermek için kullandığı tüm yolları tıkayabilir.Örneğin islamın aslına vakıf bir cemiyette, bida yolu kapanır; demokrasinin farkında olan bir ülkede diktalar işleyemez.Ve bu sağlandığında zaten devletin zulmetme yolu kapanacak, devlet belki de asli görevine dönebilecektir.Ve herkesin işini yaptığı bir ülke,iç barışıyla güvenliği yolunda en büyük adımı atmış olacağından, devlet öncelikle vazife addettiği güvenliği de sağlamış olacaktır.Hemen akabinde güvenliğini sağlayan devlet, refah sağlama yoluna gidecek ve müreffeh halk devletinin arkasında durmak suretiyle müreffeh bir "ülke" oluşturacaktır.

Bu "müreffeh İslam ülkesinde" yaşayanlardan olmak dileğiyle...



En son Faruk Saim tarafından Paz Mayıs 11, 2008 8:06 am tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Faruk Saim
Faruk Saim
Sermuharrir
Sermuharrir

Mesaj Sayısı : 102
Kayıt tarihi : 06/12/07

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Devlet Gücünü Nasıl Harcar? Empty Geri: Devlet Gücünü Nasıl Harcar?

Mesaj  Halit Oguz C.tesi Mayıs 10, 2008 2:29 am

başlıktaki "devlat" ne zaman "devlet" olur?
Halit Oguz
Halit Oguz
Muharrir
Muharrir

Mesaj Sayısı : 46
Kayıt tarihi : 08/12/07

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön


 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz