www.entelaktuel.tr.cx
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Kemalist elit ne ister? -1-

Aşağa gitmek

Kemalist elit ne ister? -1- Empty Kemalist elit ne ister? -1-

Mesaj  Faruk Saim Çarş. Mayıs 28, 2008 4:46 pm

Kemalist elit, başta bürokratik oligarşi olmak üzere rejimin mevcut halinden rant sağlayan her türlü memurlar topluluğudur. Kimi kriz çıkarmakla kimi krizi yönetmekle memurdur. Bir nevi danışıklı dövüş sahnelenmekte ve açılan rant kapıları paylaşılmaktadır.
Atanmışlar topluluğunun yönettiği Türkiye üzerinde en ziyade oyunların oynandığı bir coğrafyada yer almakta. Yine aynı Türkiye, demokrasi gelişiminin hemen başlarında diktaya teslim olan Avrupa ülkelerinin – Fransa İspanya ve Almanya gibi- her alanda olduğu gibi bu alanda da elli altmış yıl gerisinden geliyor. Onlar dikta yönetimlerini terk edeli epey olmuşken Türkiye’de mevcut dikta kalıntılarının kendi kurdukları demokrasi oyunundaki mızıkçılıklarına şahit oluyoruz. Kemalist elit, elindeki mevcut gücü kullanarak bir şeylerin olması veya bir şeylerin olmaması yönünde irade gösteriyor. Bunu yargı –yüksek olanı racihtir- yoluyla, yargı işini görmediği durumlarda çeteler yoluyla yapmaya çalışıyor.
Bir elit düşünün ki devletin sahibi olmak iddiasında olsun ve bu imtiyazı korumak için kendi koyduğu yasaları çiğnemek üzere çeteler teşkil edebilsin(!) Tabii ki bu Kemalist elit için de normal denilebilecek bir durum değil. Fakat son demlerini yaşayan Kemalizm’in - belki beka iddiasıyla- devamı için başka yol kalmamıştır ve bu yüzden yasalar onun devamını sağlayamadığında yasa tanımazlık devreye sokulabilmektedir. Kemalizm’le birlikte kendi mevcut imtiyazları ve rant kapıları da son bulacağından var güçleriyle olayların gelişiminin yönünü tersine çevirmeye, en azından değiştirmeye çalışıyorlar. Olayın bu kısmında anlaşılmayacak, garipsenecek bir yan yok. Ama gelin görün ki bunu yaparken izledikleri yol ve kullandıkları argümanlar halkın hassasiyetlerini umursamaksızın saptandığından halktan asla iltifat görmeyeceklerdir. Ve bunun sonucunda Kemalist elit halkın desteği olmadan gayesine ulaşmak adına söylemleri ve icraatlarıyla genel olarak Türkiye’de bir şeylerin olmasını isteyebilecektir. Bunlar toplumsal dönüşümler, karışıklıklar ve krizler gibi olağandışı durumlardır. Peki, Kemalist elit ne istiyor?

A. Kavram Karışıklığı
Kemalizm’in icrasının ilk yıllarından bu yana en büyük icraatı kavram karışıklığı olmuştur. Önceleri özellikle dinle ilgili kavramlarda etkisini gösteren saptırma ve kasıtlı yanlış kullanılma sonralarda siyasi kavramlarda da görülmüştür. Ve bu yöntem kamuoyu oluşturmada oldukça etkili biçimde kullanılmıştır. Birkaç örnek verecek olursak; burada ilk zikredilmesi gereken kavram laikliktir. Özellikle son dönemlerde herkes tarafından farklı manada kullanılan laiklik, cumhuriyet yönetiminin batıcılığından mütevellit olarak içselleştirdiği ilk kavramlardan biridir. Bilindiği üzere Fransa’dan devşirilen kavram, sonraları içi “din karşıtlığı” ile doldurularak iç kamuoyuna servis edilmiştir. Kavramın aslından habersiz toplum, ithal edilen kavramların cumhuriyet yönetimi kadar çabuk içselleştiremediğinden olacak, inkılâplara maruz bırakılmıştır… Diğer bir örnek şeriat kelimesidir. Sözlük manası “kurallar” olan kelime kamuoyuna din boyunduruğu altında yaşanan dikta gibi gösterilmiştir. Bir çok vatandaşımız sokaklarda “kahrolsun kurallar” diye bağırabilmiştir. Kelimenin diğer bir manasının “İslam dini” olduğunu belirtirsek sokaklarda “kahrolsun şeriat” diye bağırttırılan vatandaşlarımızın durumunun ne kadar vahim olduğunu anlamak kolaylaşacaktır.
İşte böyle kimsenin kimseden aslında anlatmak istediği şeyi anlayamamasının adıdır kavram karışıklığı. Ve mevcut yönetim bunu kullanarak çokça destekçi edinmiştir. Rejimin sıkboğazından nadiren kurtulabilen muhalif seslerin dertlerini anlatamamalarının da sebebidir. Birisi çıkıp, laiklik dinin devlet yönetiminden elini çekmesidir dese kimse itiraz etmez. Fakat cümlenin devamı seksen küsur yıldır göz ardı edilegelmiştir: Devletin dinlerden elini çekmesidir. Ama gelin görün ki Diyanet İşleri Başkanlığı diye bir kurum var ve devletin din üzerindeki erkini temsil ediyor. Tabii seksen yıldır öğretildiği üzere kimse bu çelişkiye itiraz etmiyor. Ya da bir Allah’ın kulu çıkıp da “ Laikliği devşirdiğiniz Fransa’da devlet kiliseye karışıyor mu?” demiyor. Farkında olduğunuz gibi laikliğin içinin din karşıtlığı ile doldurulması meselesine hiç girmedim. Sadece kavram karışıklığı üzerinden gittiğimizde bile böylesine çelişkiler mevcutken, halkın hassasiyetlerine karşı alenen tezat teşkil eden bir mevzuda fikir beyan etmek mevzuyu gereğinden fazla ciddiye almak olur.
Kavram karışıklığının bir devlet politikası olduğuna bir delil olarak yine son dönemden bir örnek verebiliriz. Meşhur “367 kararı” kavram karışıklığının anayasa üzerinde tezahürüdür. Öyle bir anayasa ki her okuyanın farklı bir şey anlayabileceği şekilde yazılmış. Her cümlesi yoruma açık. Ve işin en vahim durumu yorumlama yetkisi olanların tamamı seçilmiş değil atanmış, yani demokrasi adına hiçbir “sorumluluk” taşımayan elit’in mensuplarıdır.
Yazının bu bölümünün en çarpıcı örneği Kemalizm’dir. Kemalizm’in bir politikası olan kavram karışıklığı öyle yaygın kullanılmıştır ki rejimin ideolojisi dahi bu karışıklıkta yer almıştır. Kavramın biraz içini açsak ne kadar boş olduğu ya da ne denli şişirilmiş olduğu ortaya çıkacaktır. Ama bu kavram öylesine muhafaza edilir ki bu kavramı sorgulayan her görüş cezalandırılır. Bırakın sorgulamayı, meraktan olsa dahi kurcalamak sakıncalı kılınmıştır kamuoyunda. Hatta yakın zamana kadar malum şahsın putvari ululaştırılması ile tabulaştırılmıştır. En garip kısmı da bu: Her duyanın farklı bir anlam yüklediği, her zihinde – aslında mana barındırmasa da- farklı çağrışımlar yapan bir kavram tabu olarak kabul ediliyor ve halka dayatılıyor. Halktan biri, ben bu Kemalizm’i eleştireceğim, dese ortada eleştirilecek bir şey yok. Çünkü bu kavram rejimin her aşamasına –farklı adlarla- nüfuz ettiğinden başvurabileceği bütün mercilerce reddedilecek, belki suçlanacaktır. Ve göbeğini kaşıyan adam televizyonda ve basında aslında hiçbir anlamı olmayan kavramlar üzerinden yürütülen tartışmalardan sıkılıp “Kaynana Semra’yı” izleyecektir. Sonra elit soracaktır:” Göbeğini kaşıyan adama mı bırakacağız ülkenin geleceğini?”

B. Toplumsal Kargaşa
Kavram karışıklığının bir sonraki aşaması toplumsal kargaşadır. Yani mevcut kavram karışıklığında asıl manalarından saptırılan ve muhtelif manalar giydirilen kavramların kitlelerce işlerine geldiği gibi sahiplenilmesi ve sonrasında bu kavramlar üzerinden tartışma, tahrik hatta çatışmaların meydana gelmesidir. Kavramlar yanlış manada da olsa bir tek kişinin zihnindeyken çatışmaya neden olmazlar; fakat muhtelif manalar barındıran kavramların etnik ya da dini gruplarca farklı manalarda kabulü toplumsal kargaşa zemin hazırlar. Toplumsal kargaşa, bir ara evredir. Sonraki aşamaya geçiş için gerekli olan kavram karışıklığının kanıksandığının göstergesidir. Bu aşamadan sonra yapılacak tek şey, kitlelere çatışma için fitili ateşleyecek bir “olay” vermektir. 60’larda filizlenen sağ-sol çatışması, aslında Türkiye’de bir karşılığı olmayan sağ ve sol kavramlarının barındırdığı vehmedilen tezadın özellikle gençler arasında çatışmaya yol açacak şekilde kamuoyuna sunulmasının bir sonucudur. Ve bu, daha önce zikrettiğim türden bir olaydır.

C. Ayrışma

Ayrışma toplumsal manada, bir arada duramama halidir. Günümüzde de örneklerini gördüğümüz bu aşama kalıcı olduğundan 40 yıl önce başlamış olmasına rağmen dikta yönetimi kurulup, tüm insanları ”aynı” ilan edene dek sürecektir. Ayrışmanın bu süreçte işlevi fertleri asla etkili olabilecek bir kitleye –fertler topluluğuna- dönüşemeyecek durumda tutmaktır. Kemalist elitin bu aşamayı başarıyla icra ettiğini günümüz sivil toplum örgütlerine bakarak anlayabiliriz. Asli olarak demokrasiyi savunmaları gereken örgütlerin bir kısmı, kavram karışıklığından faydalanarak, demokrasi yerine cumhuriyeti savunuyor, bir kısmı ise irili ufaklı kalmanın etkisizliğiyle kendi varlığını savunamayacak halde sivil kalma çabası veriyor.
Ayrışmayı şöyle de örneklendirebiliriz: Demokratik yönetimlerde siyasi partilerin iletişim kurması son derce “normal” iken, biz de MHP ve DTP gibi köklü iki parti başkanı el sıkıştığında anormalmiş gibi tepki veriliyor. Oysa demokrasi zaten bunu gerektirirdi ve onlar kendilerini bunu yapmak zorunda hissetmeliler. Fakat burada da kriz çıkarma yetkisi ellerinden alındığından ve seçimlerden henüz çıkıldığından mecburiyetle de olsa demokratik bir sağduyu sergilenmiştir.
Toplumsal ayrışma kutuplaşmaya zemin hazırlayacaktır. Zaten bir arada duramayan insanların aklına kavram karışıklığının katkısıyla iki kavramı zıtmış gibi yerleştirildiğinde kutuplaşma evresine geçilmesi işten bile değildir.
Faruk Saim
Faruk Saim
Sermuharrir
Sermuharrir

Mesaj Sayısı : 102
Kayıt tarihi : 06/12/07

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz