www.entelaktuel.tr.cx
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Kemalist elit ne ister? -2-

Aşağa gitmek

Kemalist elit ne ister? -2- Empty Kemalist elit ne ister? -2-

Mesaj  Faruk Saim Çarş. Mayıs 28, 2008 4:47 pm

D. Kutuplaşma
Kavram karışıklığıyla artık hiçbir kavramdan aynı şeyi anlayamayan kitle parçaları, medya eliyle kamuoyuna sunulan sözde zıt kavramları sahiplendiğinde kutuplaşmanın ilk adımları atılmış olur. Sonraki dönemlerde kutupların başına siyasi, etnik ya da dini tabanlı uç insanlar getirildiğinde kitleler çatışmak için kıvama getirilmiş olur. Buraya örnek verilebilecek olay o kadar çok ki Türkiye’mizde…
İlk örnek olarak cumhuriyetin ilk yıllarındaki cumhuriyet-şeriat kavramları arasında teşkil edilen tezat. Bu iki kavram sanki birbirinin zıttıymış gibi insanlara sunuldu ve ve biri –cumhuriyet- öylesine savunuldu ki bu kavramın yüceliğini savunmamak bile yargılanmak –ceza almak manasında- için yeterliydi.
Diğer bir örnek kapitalizm-komünizm tezadı: Menşeleri bir olmakla birlikte dünya sisteminin insanları oyalamak adına piyasaya sunduğu bu iki kavram tabii ki Kemalist elit tarafından ustalıkla kullanıldı. Hatta dış kaynaklı olduğundan kavramalar arasındaki gerilimi arttırmak için iki kutbun temsilcileri idam edilerek cezalandırıldı. Deniz Gezmiş ve Adnan Menderes gibi iki idealist insan sadece Kemalist ideolojiye ayak uyduramadıkları için hunharca ve gayri hukuki yollarla idam edildiler.
Bu konuda örnekler çok olmasına rağmen son bir örnekle sonlandıracağım. Halen yaşadığımız ordu-din gibi bu milletin iki değişilmezinin zıt gibi sunulması, durumun ciddiyetini gözler önüne sermektedir. Hiçbir şekilde aynı kulvarda olmamalarına rağmen medya eliyle halka ikisi arasında tercih dayatılması söz konusudur. Tüm diğer örneklerde olduğu gibi aslen birbirleriyle kıyaslanamayacak olan kavramlar, halka peşinen zıtmış gibi sunulmakta ve bunlar üzerinden mevcut kılınan kutuplaşmaya gerekli gerilim sağlanmaktadır.

E. Çatışma
Olağanüstü hale giden yoldaki aşamalardan en önemlisi çatışmanın ortaya çıkarılmasıdır. Bu, bazen siyasi bazen de etnik suikastlarla ateşlenebileceği gibi medya yoluyla tahrik edilerek de yapılabilir.
Medya yoluyla yapılana örnek olarak, “bayrak yakılması hadisesi” verilebilir. Ayrıca Hrant Dink’in katil zanlısının Türk bayrağıyla pozlarının yayınlanması da bu bölümde zikredilebilir.
Yine Erdal Eren’in idamı gibi gayri insani ve gayri hukuki siyasi cezalandırmalar yukarıda zikrettiğim siyasi suikastlara örnek verilebilir.
Hrant Dink’in sokak ortasında katledilmesi ise etnik cinayetle tahrikin son haddidir. Fakat bunu başarılığı olduğu söylenemez. Tabii ki böylesine devletin içinde olduğu bir cinayet sadece iç kamuoyunu değil dış kamuoyunu da şekillendirmek amacı gütmekteydi. Maalesef dışa dönük gayesine ulaştığı söylenebilir.
Tüm bu suikast ve tahriklerin amacı kutuplaşan ayrışan kitleler arasında sıcak temas sağlamak ve çatışma halinin sonrasında demokrasi dışında bir müdahaleyi ister duruma düşürmektir. Çatışma yeterince ateşlenemediğinde ise demokrasi yerel anlamda devre dışı bırakılır.

*Olağanüstü Hal (mini-dikta)

Demokrasi toptan rafa kaldırılamadığı durumlarda yöresel olarak hukuk tanımazlık ve keyfilik icra edilerek halka baskı yoluyla çatışma çıkarılabilir. Eğer çatışma halk arasında tüm tahriklere rağmen kendiliğinden bir türlü oluşmuyorsa bu sefer ordu ile halkın bir kısmı arasında oluşturulur ve tarafgirlik damarıyla halka aksetmesine çalışılır.
Olağanüstü hal bu söylediklerimizin uygulanması için olağanüstü bir uygunluk barındırmaktadır. Halk kışla mantıksızlığıyla yönetilemeyeceğinden huzursuzluk baş gösterecek, yine halk, sanki bu huzursuzluğu çıkaranmış gibi cezalandırılabilecek ve halkta orduya karşı husumet meydana gelebilecektir.
Demokrasilerde olağanüstü bir hal olan “olağanüstü hal” biz de orta halli ve istihbari yönetimle geçiştirilebilecek krizlerde bile devreye sokulmuştur. Bunun bedelini halk, bölgesel de olsa geçici askeri rejimi yaşamakla; siyasiler ise halkın güvenini bir daha asla kazanamamak üzere kaybetmekle ödemişlerdir.

F. Kaos

Tüm zikrettiğimiz aşamaların aslında varmak istediği yer demokrasi dışı her türlü müdahaleye açık bir kaos ortamıdır. Türkiye, kanaatimce hiçbir zaman tam manasıyla bir kaosa teslim olmamıştır. Fakat medyanın kullanışlılığı sayesinde gerektiği zamanlarda sanki ülkede bir kaos varmış gibi gösterilmiş, ve kaosun sağladığı ortamda gayri hukuki müdahaleler meşru kılınmıştır.
Kaos halinin gerektirdiği kuraltanımazlık Anadolu insanın bağlı olduğu geleneklere terstir. Gelenekleriyle Muaviye’den beri itaate meyyal halk, hiçbir zaman asi bir tabiata sahip olmamıştır. Ama bu noktada da kaos ortamının gerekliliği olan insanların birbirini öldürmesi gerçekleşmediğinde, birileri tarafından aynı silahla sabah bir solcu, akşam ise bir sağcı öldürülebilmiştir.
Tabii, bu aşamaya kadar siyasilerin basiretsizliklerinin de payı olmuştur ve olacaktır. İç dinamikleri yönetmeksizin dış destek alamayacaklarının farkında olamamaları, demokrasi dışı müdahaleler söz konusu olduğunda dış kamuoyunun desteğini demokratik yapıdan yana almalarını zorlaştırmıştır. Sonuç olarak iç dinamikleri mutlak bir iradeyle yöneten cuntalar dış kamuoyundan destek alabilmişlerdir.
Bu aşamanın sürece ene önemli katkısı demokrasinin dışında bir seçeneği halkın gözünde meşru kılmasıdır. Süreçten habersiz halk kardeşin kardeşi vurmasındansa askeri yönetimi tercih etmektedir. Tüm bu sürecin meyvesi Kemalist Dikta’dır. Maalesef bu süreç yaşanmasına rağmen sonuç kalıcı olmayacaktır. Küreselleşen dünyada demokrasinin varlığının farkında olan halk diktaya fazlaca tahammül edemeyeceğinden bu süreç defalarca yaşanabilecektir.

G. Ve Nihayet Kemalist Dikta
İlk örneğini 1923-1950 arasında gördüğümüz Kemalist dikta icraatlarının en büyüğünü Müslümanların elindeki –sembolik de olsa- en önemli kozu –hilafeti- kaldırarak yapmıştır. Dünya Müslümanlarının belki kavram olarak çok az ortak noktalarından biri olan hilafet kaldırılarak mezkûr sürecin ilk adımı atılmıştır.
Dikta yönetimi halktan teveccüh göremediğinden zamanla aşınmış ve küreselleşen dünyada mevcut konjonktürün baskısına dayanamayarak kendini feshetmiştir. Ve süreç baştan başlamış, 1960, 1970 ve 1980’de döngü tekrar başa dönmüştür. Günümüze geldiğimizde sürecin aynen yaşandığı, fakat uluslar arası dengeler müsaade etmediğinden başarıya ulaşamadığını görebiliyoruz. Sarıkız ve Ayışığı kod adlarıyla yapılandırılan süreç yeterince destek alamadığından birkaç piyonunu feda ederek geçici bir duraklama evresine girmiştir.

Üzülerek belirtmeliyim ki Kemalist ideoloji devletin tüm aşamalarını terk etmedikçe bu manzaralara daha çok tanık olacağız. Osmanlı yönetimindeyken darbeyle devlet kuran bu zihniyet, her türlü memnuniyetsizlikleri durumunda yine asıllarına dönecek ve darbeye başvuracaklardır. Bu durumdan kurtulmanın tek yolu devleti önce kutsi olmaktan çıkarıp sonra Kemalizm’den arındırmaktır. Çünkü Kemalizm’in ikame edildiği devlet cuntacıları muhafaza edecek ve zamanı geldiğinde kullanacaktır. Ayrıca nitelikli bir demokrasiye ulaşmak için demokrasinin yerini işgal eden Kemalizm’den kurtulmak gerekli ve elzemdir.

Yaşanmış ve yaşanmakta olan bu sürecin farkına varmak, sürece karşı koymak adına son derece önemlidir. Fakat sadece farkına varmakla değil; olaylar karşısında sürecin farkında olduğunun bilinciyle tepki verilmeli, en azından sürecin işlemesi kolaylaştıracak tepki ve yorumlardan uzak durulmalıdır. Ve en önemlisi demokrasi vazgeçilmez olarak kabul edilmeli, hiçbir oyun karşısında demokrasiden taviz verilmemelidir.
Faruk Saim
Faruk Saim
Sermuharrir
Sermuharrir

Mesaj Sayısı : 102
Kayıt tarihi : 06/12/07

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz